Kim engeller bizi sevmekten? Kim engel koyaryüreklerimize?Kim karartır aslı aydınlık olan yüreklerimizi?
13-08-2014
Kim engeller bizi sevmekten? Kim engel koyaryüreklerimize?Kim karartır aslı aydınlık olan yüreklerimizi? Kim kazanır ve memnun olur bu karanlıktan? Aydınlık yüreklerin kol gezdiği, aydınlık insanlarla dolu bir şehirde,ülkede hatta dünyada yaşamak varken bunun tersi kime ne kazandırır acaba?
Ana caddeye bakan evinin camından dışarısını seyre dalan Firdevs ....
Firdevs hanımın beyninde cirit atıyordu cevabını bir türlü bulamadığı bu sorular.Dakikalarca dışarıyı seyrettikten sonra bir karara varmıştı.Evet onlarca insan geçmişti ard arda.Ama hepsinin yüzü asılmış, zoraki görevlerini tamamlayan işçiler veya günlerini doldurmaya çalışırken volta atan mahkumlar gibiydi her biri.
Memnuniyetsizlik artık diz boyuydu. İnsanlar yaşamaktan bıkmış sadece nefes alıp veren yığınlar olmuş gibiydiler. Haber programlarından,günlük yaşantılarımıza kadar her saniye olumsuzdu sanki. Her doğan gün yeni bir olumsuzluk ve suçla doğuyor, her saniye bir kötülüğe daha davetiye çıkarıyor gibiydi. Kötülükleri ve olumsuzlukları örtmeye artık hiçbir şey kafi gelmiyordu.
İşin garibi kötülük bile itibar görür hale gelmiş,hayatın ve yaşamın bir gereği muamelesi yapılıyordu. O derece normal, o derece sıradan ve o derecede olağan hayatın bir gerçeği oluvermişti içten içe. Tüm bu kötülüklerin temelini düşündü sonra. Öz benliğinden uzaklaşan insanın yaşamdan zevk alması, kendisine ve karşısındakilere değer vermesi olanaksızdı aslında. Sahte bir değer yüklenmişti içi boş olgulara.Güzellikler öcü gibi gösterilirken, onun yerine birilerinin işine yarayacak olan sahte güzellikler zorla kabul ettirilmişti zaten şaşkın olan bu insan yığınına.Bir şey ne kadar çok gösterilirse o gayet olağan hale geliyordu. En kötü olaylar ile sürekli medyada manşet olarak verildiğinde hayatın bir gerçeği oluveriyordu. Birde meşhur olabilmenin bir yolu. Adının iyi veya kötü duyulması önemli değildi. Önemli olan bir şekilde adını duyurabilmekti çoğu için. Adını bir şekilde duyuranda itibar görüyordu zaten. İtibar bit pazarına düşmüştü velhasıl.
Firdevs hanım koltuğa yığıldı ve derin düşüncelere dalmıştı ki karşı ki duvarı boydan boya kaplayan reklam ilişti gözüne.Bu bir araba lastiği reklamıydı. Kadınla alakası olmayan bir reklamda bile yarı çıplak bir kadını teşhir etmekteydiler. Allah’ın kadına verdiği değerle günümüzde ki insanların kadına bakışını kıyasladı sonra.
Neydi kadın? Allah kadını nasıl tanımlıyordu peki?
İlk insanın yoldaşı, ilk kadın Hz. Havva dan günümüze kadar hayatın mektebi ilk eğiticisi,ilk yetiştirme yurdunun hocası,nesillerin mürebbiyesidir kadın.Daha farklı bir değişle İnsan toplumunun başlangıç noktasıdır aslında. İlk önce çocuğunu sütüyle besleyen,göğsünde büyüten sevgi yumağı anne ve bir erkeğin yoldaşı bazen ardında bazen yanı başında mücadele veren gizli varlık.Hayatın her safhasına damgasını vuran bir olgudur kadın. Ama bunun ötesinde başlı başına bir bireydir.Hem de etkin bir birey.Ayetlerde ve hadislerde hep bu şekilde görmüş ve bu şekilde davranmıştı Firdevs hanım.Kadın bazen müşfik ve korumacı bir anne, bazen fedakar ve cefakar bir eş, bazen de evlat vasfıyla önemli bir varlık olarak süregelmiş olmasına rağmen toplumun kadına bakışı onu fazlasıyla rahatsız ediyordu.Kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü dönemlerden bile daha cahilane modernizm adı altında yerin dibine gömülen kadınlar insanlığın neresinde olabilirdi? Karşıdaki reklama baktığında yüreği daralıyor,gözleri buğulanıyor ve kendini bu denli aşağılayanlara acıyordu Firdevs hanım.
Akşama kadar televizyonda yayınlanan reklamları düşündü sonra. Onlarda sadece et yığınlarıyla reklamı tercih ediyorlardı. Kendi kardeşlerini bacılarını, arkadaşlarını, akrabalarını bile salyaları akarak seyreden ve bundan dolayı yüzü kızarmayanlar, kadını cinsel obje olarak teşhir edenler ne kadarda masumane gösteriyorlardı kendilerini. Ne kadar savunuyorlardı kadını ve asla vermedikleri haklarını.
Ne hazindir ki kadına çok fazla değer verdiğini haykıran bu toplum cahiliyeden bile daha fazla aşağılıyordu. Aşağıların aşağısına itiyorlardı onu.Bu reklamda olduğu gibi en alakasız reklamlarda bile onun vücudunu teşhir ederken yüzü kızarmayan bu insanlar kadını ve erkeği eşit görüyoruz masallarıyla uyutuyorlardı aslında insanlığı. İnsanların gözlerine baka baka yalan söyleyen bu zavallılar kötülüğün en büyüğünü yapıyorlardı aslında.Evindeki mahremiyet kalktığında mı özgür olacaktı kadın? Öz benliğinden uzaklaştığında mı özgürüm diyebilecekti? Mahrem yerlerini teşhir ettiğinde mi saygınlık kazanacaktı? Eşlerinden başka erkeklerin hayallerini süslediklerinde mi modern olabileceklerdi? Hiç tanımadığı insanların odalarının duvarlarında posterleri asıldığında mı itibar kazanacaktı?
Sorgulamayan,eleştirmeyen, yorum yapıp düzeltmeyen vücudunu kullanarak sınıf atlamayı düşünecek kadar beyinsiz yığınlar olmuşlardı. Her gün bir başkasıyla yakalanan manken bozuntuları utanmadan sıkılmadan poz veriyorlardı kameralara.
- Biz görsel bir iş yapıyoruz o yüzden de fiziğimize dikkat etmek zorundayız derken kırıtan bu zavallılar gösterecekleri bir şeyleri kalmayınca ne yapacaklardı peki? Kucaktan kucağa itilen bu zavallılar mı özgürdü? Bedenleriyle itibar uman bu et yığınlarımı özgürdü? Binlerce genç kızın kanına girerek ailelerinden kaçmasına vesile olarak yüzlerce ocak söndürdüklerinin farkına varamayan bu aşağılanmışlar mı özgürdü? Her gün medyada farklı biriyle farklı mekanlarda sahte gülücükler saçarak seyredenlerin özenmesine sebep olarak kendi yaşantılarından memnun olmayan yığınlar yaratan bu sahte insancıklar mı özgürdü? Sahte güzellikleriyle, estetikleriyle ortada salınan bu içi boş çuvallar mı özgürdü? Yarı çıplak gezmeyi marifet zanneden bu akılsızlar mı özgürdü? Özgürlük bunun neresinde diye düşündü Firdevs hanım. Evet gerçektende özgürlük bunun neresindeydi?
İslam’ın kendilerine tanıdığı özgürlüğü beğenmeyen bu zavallılar esareti özgürlük olarak algılıyorlardı maalesef. Köle pazarlarında teşhir edilen, güzelliklerine ve gösterişlerine göre rağbet gören kölelerden ne farkları vardı ki onların? Çağdaş köleler özgür olduklarını düşüne dursunlar şeytan onlara yaptıklarını süslü göstermekte her geçen günde sayılarını arttırmakta olması daha da içini acıtıyordu onun. Her geçen saniye bir kötülüğe şahit olmak ve düzeltememek ne kadar kötü. Ne kadar acı bunlara şahit olmak. Ve ne hazin düzeltememek.
Firdevs hanım bu düşünceler içerisindeyken dışarıdan ezan sesleri birbirine karışarak içerisinin kasvetini yok etti bir anda. Bir yandan ezanı dinlerken diğer yandan gözü hala duvardaki resme takılıp kalmıştı. Ezan bitene kadar buğulu gözlerle baktı durdu.Yavaşça yerinden kalkıp Rabbin çağrısına kulak vererek abdest alıp namaza durdu. Namaz sonrası yine dualarla Rabbinden yardım istedi. Hem kendi hem de az evvel düşündüğü herkes için.
Tevbe edip onları yoktan var eden yaratıcılarının çağrısına kulak vererek gerçek özgürlüklerine kavuşmaları için.
Çağdaş kölelikten gerçek özgürlüklerine kavuşmaları için.
Sahte özgürlük maskelerini çıkarıp yoktan var edenin insana bahşettiği sınırsız özgürlüklerine kavuşmaları için...